Menopoza girme yaşının Türk kadınları arasında Avrupa ülkelerine göre daha düşük olduğu belirtilerek, ABD deki kadınların ortalama 52, Avrupa daki kadınların 50, Türkiye deki kadınların ise 46-47 yaşlarında menopoza girdiği belirtildi.
ANKARA - Türk Jinekoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Bülent Tıraş, 18 Ekim Dünya Menopoz Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, kadınların aylık adet kanamalarının doğal yolla bitmesinin ve yaklaşık 1 yıl boyunca adet görülmemesinin menopoz olarak tanımlandığını belirterek, bu süre içinde yumurtalıkların kadınlık hormonları olan östrojen ve progesteron salınımını yavaşlattığını ve bir süre sonra üretimini durduğunu söyledi.
Her adet döneminde, kadının mevcut yumurtalarının bir ya da ikisinin canlı oluşturabilecek kadar olgunlaşarak döllenmek üzere yumurtalık dışına atıldığını anlatan Tıraş, yumurtaların tükenmesiyle menopozun oluştuğunu kaydetti.
Tıraş, menopoza girişi etkileyen en önemli faktörlerin kalıtım ve ırk olduğunu belirterek, Türk kadınları Avrupa ülkelerine göre daha erken yaşta menopoza giriyor. ABD deki kadınlar ortalama 52, Avrupa daki kadınlar 50, Türkiye deki kadınlar ise 46-47 yaşlarında menopoza giriyor. Bu, Türk kadının genetik yapısından kaynaklanıyor diye konuştu.
RAHİM VE YUMURTALIK KANSERİ RİSKİ
Menopozun ilk belirtilerinin 40-50 yaşları arasında kendini gösterdiğini ve 50 yaşına doğru da ortaya çıktığını anlatan Tıraş, bu dönemde östrojen hormonunun eksikliğine bağlı sıkıntı, ateş basması, terleme, uykusuzluk, eklem ağrıları, sinirlilik, unutkanlık, depresyon gibi günlük yaşamı etkileyen değişikliklerin yanı sıra çok daha ciddi hastalıklarla karşılaşıldığına dikkati çekti.
Tıraş, kemik erimesi (osteoporoz), kalp-damar sistemiyle ilgili rahatsızlıklar ve tüm organlarla ilgili kanserlerin görülebildiğini belirterek, Özellikle menopoza geçiş döneminde rahim zarı kalınlaşması ve rahim kanseri olasılığı, menopoza girdikten sonraki dönemde de yumurtalık kanseri ve diğer kanser türlerinin görülme sıklığı artıyor dedi.
Kadınların, menopoza girdikten sonra da düzenli jinekolojik muayeneye gitmelerinin önemli olduğunu vurgulayan Tıraş, Menopoz tanısının ardından bir kadına sadece menopoza yönelik tedavi uygulanmıyor. Yakından takip edilerek başka organlarla ilgili herhangi bir rahatsızlığı varsa o da ortaya çıkarılıyor. Bunun için mutlaka menopoz sonrasında da her kadın yılda bir kez PAP simir testi yaptırmalı, ultrasona baktırmalı, mamografi çektirmeli, kemik yoğunluk testi ve kan tahlili yaptırmalı diye konuştu.
Tıraş, menopozun bir hastalık olarak görülmemesi gerektiğini ancak düzenli kontrollerle olası sağlık sorunların önlenebilmesi için dikkat edilmesi gereken bir dönem olduğunu ifade ederek, menopoz döneminde idrarı tutamama, vajinal sorunlar, psikolojik sıkıntı gibi olumsuzların da görülebildiğini söyledi.
HORMON TEDAVİSİNDEN KORKUYORLAR
Kadınların, menopoza girmesiyle birlikte doğurganlığının bitmesi ve hormon tedavisine ilişkin ön yargı nedeniyle, hormon tedavisine sıcak bakmadığını ancak bunun yersiz bir korku olduğunu belirten Tıraş, şunları kaydetti:
Alınan östrojen hormonunun meme kanseri yapacağı endişesini taşıyorlar. Bu doğru değil. 7 yıllık çalışmalar, östrojen hormonunun rahmi alınmış kadınlara tek başına verildiğinde meme kanseri oranlarında artış değil düşme olduğunu göstermiştir. Rahmi alınmamış bir kadına ise östrojenle birlikte bir de progestoron hormonu verildiğinde meme kanseri oranlarında bir miktar artış olmaktadır. İlk 5 yıla kadar hormon tedavilerinin meme kanseri riskini artırmadığı biliniyor. 5 yıldan sonra da 10 binde 7 gibi küçük bir artış görülüyor.
Tıraş, Türkiye de menopoz sonrasında kullanılan hormon ilaçlarının çok düşük olduğunu ifade ederek, 2002 verilerine göre ABD de menopozdaki kadınların yüzde 40ı hormon tedavisi alırken, bizim ülkemizde bu oran yüzde 5 leri geçmiyordu. Şimdi bu oran yüzde 1 lerin de altındadır dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder